1 Eylül 2019

Öfkem Kontrol Altında

ofkem-kontrol-altinda

Güzel bir merhaba, belki de sıcacık bir kucaklaşma ile başlar bir sabah. Romantik başlayan yağmurlu bir gün, rüzgârın hafif bir fısıltısı biz karşılar. Ya da sıcacık bir güneş. Ardından bir koşturmaca bir yoğunluk akar gider günün içinden. Telefon konuşmaları, bitmek tükenmek bilmeyen teknoloji bağımlılığımız, e postalar, trafik, iş yükü, ev telaşı saymakla bitmez.

Bu süreç içinde şöyle durup bir kendinize bakın. Omuzlarınıza odaklanın. Omuzlarınız gün içindeki yaşantılarınızdan dolayı kendiliğinden yukarı doğru kalkmaya başlar. Evet… doğru duydunuz omuzlarınız kendiliğinden yukarı doğru kalkar. Bizim gün içinde yaşadığımız stresin vücudumuza ilk yansıması bu şekilde olur. Önce omuzlarımız kasılır ardından sırtınız, derken:

‘Keşke biri gelse de şu omuzlarımı bir ovsa… Güzel bir masaj beni rahatlatsa!’ diye düşünür, sonrada ‘nerdeee?’ diye iç geçiririz.

Öfke ise evdeki sigorta sistemine benzer. Bizim evde aynı anda bulaşık makinası ve çamaşır makinası çalıştığında sigorta atıyor. “Ana! Sigortanın sigortası yani termiği atmış” dedi eşim. Değişmek gerekiyormuş. Termik nedir? Bilmiyorum. Bununla birlikte anladığım şey şu; bir şeyleri değiştirmek gerekiyor.

Biz de gün içinde birçok stres verici ile karşılaşıyoruz. Bunlar peş peşe geldiğinde         Ş-A-K! Sigorta attı… Öfke geldi. E gerçek anlamda kafayı değiştiremeyeceğimize göre bakış açımızda değiştirmekte fayda var.

Bir danışanım öfkelendiğini “alttan alttan gelenler oluyor” diye ifade etmişti. İşte size de alttan alttan gelenler olduğunda; öncelikle gün içinde aklınıza geldikçe omuzlarınıza odaklanın. Fark ettiğinizde onları aşağıya indirin. Bunu yaptığınızda bedeniniz rahatlamaya başlayacaktır. İkinci olarak nefes alışınızı düzenleyin. Öfke anında kısa ve kesik kesik nefesler alırız. Tıpkı köpeklerin koştuktan sonra aldıkları nefes gibi. Bu durumda oksijen beynimizde karar vermemize neden olan kısma tam anlamıyla ulaşmaz. Bu durumda doğru kararlar vermekte ve davranmakta güçlük çekeriz.

Hani ‘öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kızarır’ derler ya… İşte tamda bu konudan bahsederler. Öfke anında, karar mekanizmasına tam anlamıyla oksijen gitmediği için normal bir zamanda yapmayacağımız şeyleri yaparız. Sakinleşince oksijen karar mekanizmasına olması gerektiği gibi gider ve bu durumda yaptıklarımızdan utanç duymaya başlarız. O zaman öfke anında nefes alıp vermeye dikkat etmek, sonradan pişmanlık duyacağımız davranışların oluşmasına engel olacaktır. Bunun için dört sayıda derin nefes alın, dört sayıda nefesinizi tutun, dört sayıda nefesinizi geri verin. Bunu öfke anında en az on ya da on beş defa yapmakta fayda var. Maksat beynimizin karar mekanizmasının ihtiyaç duyduğu besini vermek; yani oksijeni.

Bir diğer yöntemde kendimize soru sormak:

‘Keyifli bir zamanıma denk gelse acaba aynı tepkiyi mi verirdim? Yoksa önceden olmuş bazı olayların intikamını mı alıyorum?’

Çünkü öfke anında verdiğimiz tepki, geçmişte yaşadığımız birçok olayın birikimiyle gerçekleşir. Sadece o anı temsil etmez.

Yapılan bir araştırma öfke anında ballı limonata içilmesinin faydalı olduğunu söylüyor. Tam öfke anında:

‘Durun bir dakika! Bir ballı limonata yapıp geleyim’ deme şansımız olmayabilir elbette.J

Buradaki maksat vücuda şekerli bir şeylerin giriyor olması. Belki ballı limonata bulamayabiliriz ama şekerli bir çay, belki küçük bir lokum ya da çikolata parçası da işe yarar. Abartmadan tabi…

Öfke, kontrol edilebilir. Tıpkı bizim evdeki sigorta gibi. Önemli olan gerekli değişiklikleri yapıp gündelik yaşamımıza alıyor olmak.

 

Sevgilerle…

Paylaş!
LinkedIn
WhatsApp
X
E-posta
Facebook
Print

Benzer Yazılar