Kişisel gelişim için yaptığımız harcamaları, verdiğimiz emekleri bir düşünür müsünüz?
İnsanoğlu 2 milyon yıldır dünya üzerinde. Ancak son 400 yılda bilimsel devrimi gerçekleştirdi. Dünyada bulunduğumuz süreyi 1 saat alırsak son 1 saniyesinde bilim ve teknolojide bu denli hız kazandık. Neydi bu son 1 saniyede gelişimi tetikleyen?
Yuval Noah Harari, çok satanlar listesindeki kitabı Sapiens’te özetle şu şekilde açıklık getiriyor konuya: “Her gün tepemizdeki güneş doğudan doğdu, batıdan battı. İnsanoğlu milyonlarca yıl bunun sebebine ilgi göstermeden izledi bu akışı. Kepler, Kopernik gibi isimler ile sorgulanmaya başlandı konu. Veya kafasına ilk elma düşen Newton olmadı milyonlarca yıl boyunca; ancak o anlamaya çalıştı, sorguladı. Aristo’larla kıvılcım veren ancak orta çağ karanlığı ile duran sorgulama Rönesans ile tekrar alevlenince, insanlık bilmediğini fark etti; cehaletini keşfetti. Cehaletin keşfi daha çok sormayı ve daha çok öğrenmeyi beraberinde getirdi. Ve toplumsal gelişim ivme kazandı.”
Bireysel gelişim de benzer şekilde farkındalık ile başlar. Yapabildiklerimiz var, onları cepte tutmalıyız. Ancak yapabildiklerimizi, yapılabileceklerin hepsi olduğunu sanmak en büyük yanılgı olur ki bununla iş yaşamında sıklıkla karşılaşıyoruz. Eksiklerimizi görüp kabul ettiğimiz ve içselleştirdiğimiz anda gelişim için ilk ve en önemli adımı atmış oluruz. Konfüçyüs’ün dediği gibi “Güçlü olan, zayıf yanını herkesten iyi bilendir.”
Eleştirilere kulak tıkamak
Bize olumsuzluklarımızı dile getiren her birey, eksiğimizi görmek, için bir ayna, bir fırsat.
Yohari Penceresi’nin(4) de anlattığı gibi kendimiz ile ilgili gerçekler 4 kısımdadır:
Açık Alan: Kendimizin ve diğerlerinin bildikleri
Gizli Alan: Kendimizin bildiği diğerlerinin bilmedikleri
Kör Alan: Kendimizin bilmediği, diğerlerinin bildikleri
Bilinmeyen Alan: Kendimizin ve diğerlerinin bilmedikleri
Kör Alan, bizim dış dünyada nasıl bir yere ve imaja sahip olduğumuzu doğrudan etkiler. Bu kısımdakileri öğrenip Açık Alan’a almak, ancak gelen eleştirileri, geri bildirimleri dinlemek, dikkate almak ile mümkün olabilir.
Birçoğumuz gelen eleştirilere kulaklarımızı tıkıyoruz, onları duyunca da savunmaya geçiyoruz. Hatta eleştiri ile gelenleri kara listeye dahi alabiliyoruz. Hâlbuki gelişim fırsatını tepmiş oluyoruz.
Teori çok, icraat yok
Türkiye, İngilizce öğrenimi için dünyada en çok para harcayan ülkelerin başında. Buna karşın İngilizce’yi hakkıyla konuşabilenlerin oranı çok düşük. EF Education First tarafından 63 ülkede yapılan araştırmada(2) İngilizce Yeterlilik Seviyesi sıralamasında Türkiye 47. sırada; Avrupa ülkeleri arasında sonuncu. Ülkemizde İngilizce eğitim veren üniversitelerden mezunlar dahi akıcı konuşamayabiliyorlar. Nedeni, eğitim sistemimiz bir İngiliz’in bildiği kadar iyi gramer öğretirken konuşma pratiği vermemesi.
Kişisel gelişimin önündeki bariyerlerden biri de bu. Eksiğimizi fark ediyoruz, onunla ilgili kitaplar okuyoruz, eğitimler alıyoruz. Ancak tüm bunlar genelde teoride kalıyor. Alınan teorik bilgilerin pratiği yapılmadıkça da eksik yanımız, güçlü yönümüze dönüşemiyor.
Örneğin sunum becerisi; iş yaşamındaki önemi tartışmasız. Sunum teknikleri en çok alınan eğitimlerden birisi. Ancak bu eğitimi alan birçoğumuz öğrendiklerimizi uygulamayız, uygulamak zor gelir, sonrasında da unutur gideriz. Sonucunda ise sunum tekniği eğitimi almış ancak sunum esnasında dinleyenleri boğan çalışanların sayısı, iş yaşamında oldukça yüksek olarak karşımıza çıkıyor.
Emeksiz Yemek Olmaz
Geoff Colvin “Yetenek Dediğin Nedir ki(3)” kitabında üstün başarı gösteren insanların ortak noktalarını şu şekilde sıralamış: Çok çalışmak, bir usta eşliğinde yetişmek, eleştirileri dikkate almak, işini tutku ile yapmak. Belirli bir konuya yetenekli olmanın genlerde olmadığını savunuyor; burası bilim insanlarının hala tartışma alanı. Doğru ve net olan bir şey var ki emek vermeden, çok ama çok çalışmadan gelişim olmaz. Bir konuda ne kadar eksikseniz o kadar zorlanırsınız; bu zorlanmayı, mücadeleyi, yeri geldiği zaman acıyı göze alanlar bir üst seviyeye çıkabiliyorlar. Durum böyle iken kişisel gelişim hedefleyen bizler, birkaç kitap okumakla işin üstesinden geleceğimiz yanılgısına düşebiliyoruz.
Yukardaki örneklerden yola çıkarsak; sunum becerisi kazanmak istiyorsak, çıkıp kişilerin önünde sunumlar yapmamız gerekir. İlk seferlerde gayet kötü sunumlar yapsak da… İngilizcemiz akıcı olsun istiyorsak her gün 30 dakika konuşmak, 10 yeni kelimeyi dağarcığa atmak gerekir.
Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar da hemfikir ve diyor ki “Ben zekâya inanmıyorum, çok çalışmaya inanıyorum”.
Değişmek, dönüşmek, gelişmek hayatın her alanında zor, özellikle de insanın kendi eksikliklerini, zaaflarını fark etmesi ve sonrasında bu noktalarda kendini geliştirmesi. Ancak bir başladı mı keyifli bir yolculuğa dönüşen “kişisel gelişim” ilk adımda kendimizi tanımak ve zaaflarımızı kabul etmekten, canımızı sıksa da olumsuz geri bildirimlere açık olup değerlendirmekten geçiyor. Sonrasında ise bir hedef çerçevesinde çok çalışarak, pratik yaparak kendimizi geliştirmek mümkün.
Bir süre geçtikten sonra, kat ettiğiniz aşamaya bazen kendimiz bile inanamayabiliriz.
İnan Acılıoğlu
Bu yazı www.inanacilioglu.com kişisel blog sayfasında 2 Mart 2017 tarihinde yayımlanmıştır.
Kaynaklar
1 – Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Yuval Noah Harari