Çocukluk döneminden kulağımıza çalınan bu oyun repliklerini birçoğumuz iyi biliriz. Bir ayağın topuğunun diğer ayağın ucuna değecek şekilde adımlar atarken, kimin üstün geleceğinin merakla beklendiği ve kimin kimin ayağına basacağına dair iddialardan oluşan bir oyundur. Oyun deyip geçmemek lazım, kimi zaman bu tür oyunların tarafları ya da taraftarları olduğumuz gerçek anları da tecrübe ediyoruz. Kimin kimin ayağına basarak üstünlük sağlayacağı yarışında buluveriyoruz kendimizi.
Bir bilgi alışverişinde, ekip işinde, müzakere masasında, performans görüşmesinde kısacası en az iki kişinin bir araya geldiği anlarda doğması muhtemel üstünlük yarışı, asıl yoldan uzaklaşıp yan yollara girme riskini beraberinde getiriyor.
Gelişim için adım atmak zorundayız. Adımı, birilerinin ayağına basmak yerine basamakları çıkmak için atanlar yolculukta kazananlar oluyor. Adımlarımızı atarken başkalarının görüş ve düşüncelerini hesaba kattığımız an, elde ettiğimiz olumlu sonuç kat be kat artıyor.
Eğitimlerimde katılımcılarıma sorduğum klasik bir soru var: İşinizi yaparken size geri bildirim verenin kim olduğunu önemsiyor musunuz? Yani geri bildirim kaynağı sizin için ne denli belirleyici? “Sen benim dikkate alabileceğim bir kişisin, geri bildirim senden gelirse alırım, yok değilse kulak ardı ederim.” durumu sizde ne derece işliyor? Çoğunluğun kaynak seçimini önemsediğine tanık oluyorum. Hatta mevcut örneklerde, dış kaynakların eksik ya da yanlış olma durumu ile ilgili yorumlar o kadar ağır basıyor ki geri bildirim, almaktan çok vermeye dönüyor. İşte durum bundan dolayı “ben seni yendim” oyununa dönüşüveriyor. Savaş ya da taraftarlık yerine “kendi adıma ne alabilirim” sorusunun değeri gözden uzak hale geliyor.
Olumsuz geri bildirim alırken kendi içimizde verdiğimiz bir psikolojik savaş var. Bu savaş iki türlü kendini gösteriyor. Kendimizle ilgili oluşturduğumuz kanaate ters düşen bir geri bildirim aldığımızda, genel eğilimimiz, kendimizi değiştirmek yerine bilgiyi reddetmek yönünde oluyor ve yine olumludan çok negatif geri bildirime odaklanıyoruz.
“Aldım verdim ben seni yendim!” düellosu yerine bizi fayda ile buluşturacak 5 adım atmayı öneriyorum;
1.Adım: Etkin dinleme
Geri bildirim vermek üzere karşınızda duran bir kişi mi var? Ama fakat öyle değil, valla… demeden sadece ve sadece dinleyin. Kişiselleştirmeden, zihin okumadan, hikâye yazmadan, karşı taraf yerine düşünmeden, yargılamadan dinlemekten bahsediyorum. Kulaklarınız söylenenleri misafirperverlikle karşılasın, kalbiniz ise buyur etsin.
2.Adım: Not Alma
Söz uçar, yazı kalır. Belki içerisinde uygulamaya alacağınız kritik bir kelime, size çağrışım yapacak bir öneri var. Sonradan değerlendirmek üzere mutlaka not alın
3.Adım: Değerlendirme
Yazıp çizdiklerimi kuluçkaya yatırma zamanı gelir. Üzerine düşünmek, yorumlamak, dönüştürmek zamanıdır. Uygulayacaklarımızı hayata geçirmek için eylem planları oluştururuz. Uygulanamaz bulduklarımızın nedenlerini analiz eder, rafa kaldırırız ya da uygulanır hale getirmek için çeşitli tasarımlar yaparız
4.Adım: Eyleme Dönüştür
Değerlendirmelerin kâğıt üzerinde kalmaması, planlamanın eyleme dönüşmesi son derece önemli. Yoksa fikirlerle dolu bir dizi not kâğıdımız olur. Üretmek güzeldir ancak harekete geçmek gibisi yoktur. Engel olarak değerlendirdiğin her şeye karşı çözüm odaklı yanını çalıştır. Sihirli soru: “Peki şimdi ne yapabiliriz?
5.Adım: Raporla
Performans sonuçlarını hem bireysel analiz etmek hem de ilgililere iletmek en etkili geri bildirim alma adımıdır. Öğrenme bu aşamada olgunlaşır. Dersler alınır, yenileri için yol haritaları çıkarılır.Tüm bu aşamalar tamamlandığında alınan geri bildirim faydaya dönüşür, bal kabağına değil!