Bulunduğumuz çağda insanoğlu “yetinebilirlik” kavramının anlamını yitirdi. Doğanın sunduğundan daha fazlasını üretmek ve her şeye rağmen kazanmak; günün sonunda çevresine ve kendine zarar vermiş olsa da daha fazlasını elde etmek istedi. Başlangıçta doğa insanı tolere etti, yapılanları bağışladı ancak insanoğlu sınırını aşınca yapılanları insanoğluna geri sunmaya başladı.
Ürünler tadını, özünü, besleme özelliğini yitirerek zehirlemeye, insanoğlunda daha önce tanısı konulmayan hastalıklara sebep olmaya başladı. Yaptığı işlemlerin doğadaki diğer canlılara ve bizzat ekolojiye verdiği zarara karşı duyarsız kalan insanoğlunu doğa ancak bu şekilde uyarabilmişti. Su savaşları, nükleer felaketler, açlık ve bunun gibi bir çok gelecek senaryosu, ekolojik bir dünyayı hayal edenlerin büyük kabusları arasında yerini almıştı. Silkelenen ve yaptığı hatanın kendine kadar gelen zarar zincirini algılayan insanoğlu bu gidişatın ancak “yetinebilirlik” anlayışı ile iyi niyetli, doğaya dost uygulamalar yaparak durdurabileceğini yetmişli yıllardan sonra anlayabildi.
Doğaya saygı duyarak, düzeni değiştirmeden ekosistemin bir parçası olarak yaşamanın önemi gün geçtikçe artıyor. Doğal yaşamı bozmadan, çevremizi kirletmediğimiz bu yaşam biçimi aslında çok önemli bir felsefeyi de içinde barındırıyor. Dünyanın geleceği için sadece insanların değil dünya üzerindeki canlı-cansız her şey üzerinde çalışılması gerektiğini savunan bu felsefeyi özümsememiz kaçınılmaz.
2021 Yenilen’sene temamız ile birlikte ekolojik yaşam felsefesini desteklemek için, tüm beslenme, giyim kuşam, mimari tercihler, temizlik ve bunun gibi daha bir çok tüketim alışkanlığımızı da yenilemenin, insanlık olarak elimizi taşın altına koymanın tam da zamanı. Doğaya saygı duyduğumuz, doğal yaşamı bozmadığımız, çevreyi önemsediğimiz bir yaşam biçimini hep birlikte sahiplenmeliyiz. Bunun bireysel yolu ise farkındalığımızı artırmaktan ve alışkanlıklarımızı değiştirmekten geçiyor. Nasıl mı? Örneğin; işimize giderken ulaşımda toplu taşımayı, yürümeyi veya bisiklete binmeyi tercih edebiliriz. Yazın tatil planlarımızı yaparken doğayla iç içe olan ekolojik köyleri tercih ederek üretime küçük bir katkı da sağlayabiliriz. Meyve toplayabilir, salça yapımını bu ekolojik köylerde öğrenebiliriz. Ya da evimizdeki çöplerimizi ayırmayı, tüketim alışkanlarımızda mümkün olduğunca geri dönüşümlü malzemeler tercih etmeyi, plastik maddelerden uzak durmayı, bez torbalar kullanmayı, kimyasal temizleyiciler yerine doğal içerikli maddeler (sirke, limon, karbonat vb), deodorant, parfüm ve parabenli kozmetikler yerine doğal içerikli ürünleri kullanmayı sıklaştırabiliriz. Tüm bunların yanı sıra en önemlisi organik tarımı destekleyerek ve organik beslenerek ekolojik yaşama bir adım daha yaklaşabiliriz. Evlerimizde küçük saksılarda nane, maydanoz, domates, yeşil soğan gibi bitkileri kolayca üretebilir, ekolojik yaşam çabamızla mutfağımızda doğal lezzetler yaratabiliriz. Ekolojik bir dünyada hepimizin tuzu olması dileğiyle…
Karaoklar Ekolojik Hayat Çiftliği
İnanmak, anlamak ile güçlenir.
Doğa, bütüncül bir yapıdadır. Temel bilimler iç içe geçmiş durumdadır. Örneyin, dogada matematik,canlı cansız tüm varlıkların yapısında vardır. Fakat , okulda bize öğretildiği gibi ayrışık yapıda değildir, bütüncül bir yapıdadır. Bu nedenle doğadaki matematigi görmemiz zordur.
Okullarda yaklaşık 300 yıldır uygulanan geleneksel öğrenme modeli ayrışık bilgilerin tekrarından oluşmakta. Bu durum bizleri,bütüncül yapıda olan doğaya yabancılaştırmakta. Doğanın işleyişini anlamanızı zorlaştırmakta, anlaşılmayan doğaya yabancılaşmaktayız. Ayrışık bilgileri, görme, okuma ve duymaya dayalı geleneksel öğrenme modeli bizi çevremize yabancilaştırmakta. Temel bilimler bütüncül deneyimi öğrenme modeli bilim temelli dır. Finlandiya 2018 yılında tüm okullardan geleneksel öğrenme modelini kaldırmıştır. Son 3 yıldır tüm okullarda bütüncül deneyim öğrenme modeli uygulanmakta.
Öncelik ile Merhabalar,
Benim fikrim şu şekilde dir.
Bence öncelikle gelecek olan yeni nesillerin neler yapa bileceğini ve yeteneklerinin keşfetmesine yardımcı olmak gerekir.
Yeteneğini bilen bir insan neler yapabileceğini daha iyi bilir ve o konu üzerine kendisini geliştirir.
Şöyle ki mega şehirlerde yaşayan genç topluluk topraktan ve doğadan uzak olduğu için maalesef doğanın bizim için ne kadar kıymetli bize neler vere bilir biz doğaya katkıda bulunur isek ne sonuçlar alırız bilemez.
İnsanın elinin altında ne var ise ona yönelir.
Bu konuda istekli olan gençlerimizi keşfedip yaşadığı şehrin yakınlarındaki illerde toprak sahibi insanlar ile tanıştırıp bir kurum vasıtası ile verilen imkanlar neticesinden genç arkadaşlarımızın da neler yaptıklarını göre biliriz.
Bu uygulama bence hem topluluk adına hem üretim adına hem de toprak ile uğraşan genç arkadaşlara çok faydalı olacağını düşünüyorum.
Bu konuyu detaylandıra bilir uygulamaya geçilebilir ise daha faydalı olacağını düşünüyorum .
Bizim öncelikle gelecek nesillere düzgün ve temiz giyinmenin kalitesiz insan olup marka giyinmekten daha kıymetli olduğunu öğretmeliyiz.