24 Temmuz 2025

Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri Nasıl Uygulanır? – Kurumsal Vatandaşlıktan Küresel Vatandaşlığa

7

“Hiç kimse bir ada değildir. 

Ne de bir bütün tek başına, 

Her insan bir parçasıdır kıtanın,  

Ve de bir bölümü gövdenin” 

 (John Donne, 1631) 

Günümüzde bir kurumun başarısı sadece ekonomik kazanımlarıyla değil, topluma sunduğu hizmetin kalitesi, dünyamızın sınırlı kaynaklarını ne ölçüde koruduğu ve insanların yaşamlarında yaratabildiği olumlu farklarla ölçülmektedir. Kurumlar da kendi kendine yeten yapayalnız varlıklar değil bir bütün içinde varlığını sürdüren yapılardır. Bütünün zararına ya da ona aykırı tutumları sürdürerek hayatta kalmaları mümkün değildir. Bu nedenle kurumların iç ve dış çevresindeki tüm paydaşlara karşı “etik” ve “sorumlu” davranması şarttır. Bu da bizi kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) kavramına götürür. 

Kavram ve Tanım 

KSS, bir kurumun çevresel, ekonomik  ve sosyal açıdan yarattığı olumsuz etkileri azaltacak, kendisinin ve toplumun gelişimine katkı sağlayacak işlemleri, etkinlik ve uygulamaları  planlaması, yürütmesi ve sonuçlarını paylaşmasıdır. Bu süreçte kültür, sanat, bilim, eğitim, sağlık, çevre ve güvenlik gibi konular ön plandadır.  Yasal zorunluluğu ya da yaptırımı yoktur. Gönüllü olarak bir derde deva olmaya çalışmaktır. Kaynaklarını, emeğini, zamanını, her türlü birikimini sosyal faydaya vakfetmektir. Bu nedenle gereklidir ve değerlidir.  

KSS kavramı dünya çapında son elli yılda genel kabul görmüş ve yaygınlaşmıştır. Konuyla ilgili en önemli gelişmelerden birisi Birleşmiş Milletler tarafından imzaya açılan Küresel İşbirliği Anlaşmasıdır (http://www.unglobalcompact.org/index.html).  KSS projeleri yürüten kurumların algılanması, tanınırlığı, güvenilirliği ve itibarı daha yüksektir. Bu da kurumun asıl var oluş nedenine olumlu katkıda bulunmaktadır.  

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kurumlar KSS uygulamalarını farklı biçimlerde algılamakta, tanımlamakta ve yönetmektedir. Bazı kurumlar KSS’yi daha çok kaynak israfı,  yasak savma, pazarlama ve kurumsal itibar yaratma aracı olarak değerlendirmektedir. Öte yanda başarılı KSS projelerinin içinde yer alan çok sayıda saygın kurumun KSS’yi  bir karşıklı değerlenme ve kazanma süreci olarak görmektedir. KSS uygulamada ağırlıklı olarak sponsorluk aktiviteleri ve STK’lar ile ortak yürütülen toplumsal projeler şeklinde görülmektedir. Kurumlar nispeten daha basit toplumsal ve çevresel konulara yönelmekte, paydaşların katılımı genellikle STK’larla kurulan farklı düzeylerdeki ortaklıklar ve ortak projelerle sınırlı kalmaktadır.  

Ekonomik, Yasal, Ahlaki ve Gönüllü Sorumluluk 

Kurumların varoluş nedenleriyle bağlantılı dört temel sorumluluğu vardır: Ekonomik, yasal, ahlaki ve gönüllü sorumluluklar, (Carroll, 1998).  Ekonomik  sorumluluklar kurumun hayatta kalması için sürdürmesi gereken varoluşsal faaliyet ve süreçleri kapsar. Yasal sorumluluklar zorunludur; rekabeti, tüketiciyi, çalışanları, hissedarları, paydaşları ve çevreyi koruyan; eşitlik ve güvenliği sağlayan yasalara uymayı gerektirir. Ahlaki sorumluluklar ise yasalarda yer almayan ama toplumun kurumlardan beklediği doğru ve adil davranışları içerirler. Yasal yaptırımı olmasa da mutlaka uyulması beklenir. Son basamakta ise gönüllü sorumluluklar vardır. Kurumun toplumdaki olumlu algı ve itibarını oluşturan, mevcutsa güçlendiren faaliyetleri içerir. Zorunlu değildir ama yaşamsal öneme sahiptir. Kurumların gelir ve kaynaklarından bir bölümünü eğitim, çevre, sanat, spor ve toplumsal projelere ayırması şeklinde görülür. Bu basamaktaki sorumluluğu da alan kurumlar daha sağlıklı, başarılı, güvenilir ve muteberdir. 

Kurumların Seçenekleri 

Kurumların KSS bağlamda dört seçenekleri vardır:  

  1. Kendi ekonomik çıkarları dışındaki bütün sosyal/ahlaki sorumlulukları reddetmek, 
  2. Savunmacı bir yol izleyerek sadece yasal şartlara uygun davranmak ve çıkarlarını öncelemek, 
  3. Uyum sağlamak ve özellikle paydaşlarına yönelik etik sorumlulukları kabul etmek ama toplum için bir adım atmamak, 
  4. Proaktif davranmak ve hem paydaşlarının hem de toplumun refahını artırmak, faaliyetlerinden kaynaklanan olumsuz etkileri en aza indirmek için çalışmak.

Peki, sadece yasalara uyan, vergilerini düzenli olarak ödeyen, üretim yapan ve istihdam yaratan, çalışanlarını mağdur etmeyen bir kurum olmak yetmez mi? Yetmez elbette. Çünkü ünlü İngiliz şair John Donne’un belirttiği gibi hiç kimse (ya da kurum)  yapayalnız bir ada değildir okyanusun ortasında… Herkes ve her kurum daha büyük bir bütünün parçasıdır. Kurumlar da toplumun ve dünyanın birer üyesi ve vatandaşıdır

   

Kurumsal Vatandaşlıktan Küresel Vatandaşlığa  

Günümüzde kurumlar da toplumun bir parçası olarak görüldükleri için son yıllarda kurumsal vatandaşlık  kavramı sıkça duyulur olmuştur. Çalışanlar kurumun, kurumlar da toplumun vatandaşıdır. Bu da sağlam bir aidiyet ve sorumluluk duygusu gerektirir. Kurumsal vatandaşlık sadece kurum ve çalışanlar arasında değil paydaşlar arasındaki ilişkidir ve çok geniş kapsamlıdır. Bireyler gibi kurumların da kendilerine ve topluma karşı sorumlulukları vardır. Bunun adı da günümüzde kurumsal sosyal sorumluluktur 

Kurumların küreselleşmesiyle birlikte kurumsal vatandaşlık küresele vatandaşlığa doğru evrilmektedir. Küreselleşme herkesin ve herşeyin birbiriyle daha fazla ve güçlü bağlarla ilişki içinde olduğunu göstermiştir. Beyinbilimin bireyler ve toplumlar için ifade ettiği bağlantısallık ve yaşamdaşlık kavramları kurumları da kapsamaktadır. Kendini geliştirmek ve hayatta kalmak isteyen bir “sistem bütün parçalarıyla etkileşime girmek, parçayı dönüştürüp onunla etkileşmek zorundadır” (Kılıç,  2024). Sadece kendine odaklanan, durmaksızın gelişen ve büyüyen bir kişi ya da kurumun aslında kanserli bir hücreden farkı yoktur. Sadece kendi varlık nedenine odaklanarak gelişme kaçınılmaz olarak kurumun da içinde bulunduğu ekosisteme zarar verecek, nihayetinde kurum kendi sonunu hazırlamış olacaktır.  

Tüm kurumlar kendilerini var oluş amaçlarına ulaştıracak yöntemler ve sonuçlar arasındaki dengeyi kurmak ve sürdürmek için mücadele eder.  Ego merkezli, kendini önceleyen ve merkeze koyan bir varoluş boyutunda kalmak uzun vadede sürdürülebilir değildir. Kendini merkeze koyduğu egosistem yerine aslında ait olduğu ekosistemi merkeze alan, ona uygun davranan, onu geliştiren, bu arada her bir ekosistemin daha da büyük bir ekosistemin ve bütünün parçası olduğunu bilerek hareket eden kişi ve kurumların hayatta kalma şansları daha fazladır. Çok geniş boyutlu ve katmanlı bir bakış açısı geliştiren ve bütün tarafların kazanacağı bir sonuca yönelik plan ve eylemler yaoan kurumlar daha sağlıklı ve uzun ömürlü olurlar. Bu nedenle KSS yaşamsal öneme sahiptir.  

Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projelerinin Olmazsa Olmazlar 

KSS’yi bir reklam ve imaj cilalama süreci olarak gören kurumlar inandırıcılığını kaybetmekte, KSS projelerine  ayırdıkları bütçenin büyük bir bölümünü reklam ve tanıtım gideri olarak harcamakta, kaynak israf etmekte, göz boyamaktadır. Küresel vatandaşlığı yerelden başlayan ve giderek genişleyen bir aidiyet süreci olarak gören, samimi  ve KSS projelerine kaynak ayıran kurumlar ise fark yaratmaktadırlar. 

Bir KSS projesine başlamadan ve kaynak ayırmadan önce güçlü/zayıf yönler, fırsat ve tehditleri gerçekçi ve kapsamlı olarak belirleyen bir durum analizi yapılmalıdır. KSS projelerinde iyi niyet ve heves yeterli değildir. Önemli olan projenin sürdürülebilirliği, sosyal faydayı sağlaması, bütün paydaşlara yararlı olması, kaynakların etkin ve verimli kullanılmasıdır. Bu bağlamda KSS kampanyası yürütmek isteyen kurumların öncelikle sahip olması ve yapması gerekenler şöyledir.  

  • Projenin paydaşların ve toplumun ihtiyaçları doğrultusunda ve değerleri ile ilişkili olması,  
  • Samimiyet,  
  • Kamuoyuna doğru bilgi aktarımı, 
  • Şeffaflık, 
  • Uzun vadeli stratejik yaklaşım,  
  • Her türlü kaynağı doğru ve gerçekçi belirlenmesi, 
  • Üst yönetimin desteği, 
  • Kurum çalışanlarının aktif rol oynaması,  
  • Kişisel değil kurumsal davranılması, 
  • Doğru STK’larla işbirliği ve ortaklıklar oluşturulması, 
  • Doğru tanıtım,  
  • Karşılıklı saygı ve faydanın gözetilmesi,  
  • Performansın belirli aralıklarla ölçülmesi, 
  • Düzenli olarak öz denetim ve bağımsız denetim  yapılması,  

Özellikle yasama, yürütme, yargı ve basına ek olarak STK’lar “beşinci kuvvet” olarak ön plana çıkmıştır. KSS projelerinde güvenilir STK’lar ile işbirliği yapmak çok önemlidir.  Ülkemizde çok sayıda STK eğitim, bilim, kültür, sanat, sağlık ve spor alanında değerli çalışmalar yapmaktadır. LÖSEV, TEMA, TOG, TEGV, ÇEKÜL, AÇEV, EÇEV, Habitat, Buğday Derneği gibi bir çok STK vadır. Bunlara ek olarak görme engelliler için eğitim malzemesi oluşturan TÜRGÖK, ülke genelinde beşbinden fazla gönüllü seminerle 540.000 kişiye ulaşan Uğur Böcekleri Derneği de çok düşük bütçelerle KSS projelerinde büyük hizmetler vermektedir.  

Toparlamak gerekirse, kurumlar da  tıpkı insanlar gibi giderek büyüyen bir karşılıklı bağımlılık sürecindedirler. Sahra-altı Afrika’ın en yaygın inanç ve düşünce ekolü olan Ubuntu’ya göre insanlar ancak başkaları var olduğunda var olabilirler. Kurumlar da insanlardan farklı değildir. Yapmadıkları iyi şeylerden dolayı da sorumludurlar. Gandhi’ni dediği gibisorumluluğunu almadığımız hiç bir şeye hakkımız yoktur”.  Öyleyse yaşasın kurumsal sosyal sorumluluk 

Dr. Zafer Parlak

 

KAYNAKÇA 

Paylaş!
LinkedIn
WhatsApp
X
E-posta
Facebook
Print

Benzer Yazılar