Doğa deyince aklınıza ne geliyor?
Neden bir yabancıdan bahsediyor gibi konuşuyoruz onu anlatırken? Korumak, zarar vermemek, yaşatmak derken bize sığınmış bir uzak akraba gibi bahsediyoruz. Bazen “doğa ana” bazen “doğal felaket” diyoruz.
Sözlük tanımı şöyle: “Kendi kuralları çerçevesinde sürekli gelişen, değişen canlı ve cansız varlıkların hepsi.” Yani içinde biz de varız, gelecek nesiller de!
Konu sadece ağacı, kuşu, böceği sevmek, manzarayı seyretmek değil. Bir parçası olduğumuzu hissederek yaşamamız için doğanın da bir bütün olarak yaşaması gerektiğini anlayabilmeliyiz. Onun içinde olmalıyız.
Milyonlarca yıldır kendi kanunları ve bütünlüğüyle bugüne gelen kadim bir bilginin parçası olmanın gururunu hissetmeliyiz. Her sevinç ya da üzüntüyü paylaşmak için kucağına koştuğumuz, bereketine, gücüne hayran olduğumuz hâlâ keşfetmeye devam ettiğimiz bu müthiş bütünü sevmek aslında kendimizi sevmek. Tıpkı bir ayna gibi.
Lütfen düşünün doğa dediğinizde içinizde hangi sözcükler canlanıyor? İşte sizi tanımlayan sözler de onlar. Doğayı kendimizi, çocuklarımızı sever gibi sevelim, bütünlüğüne müdahale etmeden, yaralamadan, kirletmeden. Ruhumuzu ve bedenimizi besleyen bu kucağa ihtiyacımız hep olacak.
Hadi bugün bu sevgiyi göstermek için harekete geçelim.
[TDK, Türkçe Sözlük, 1. Baskı, 1945]
Doğa: Tabiat. 1. … kendiliğinden var olan şeylerin bütünü.